Bir süredir hem gündüz hem de akşamlarımı ele geçiren, bana göre felaket ötesi Twilight serisinden fırlamış (hayatınızı filmi buysa lütfen alınmayın) bir vampir gibi enerjimi emen işim nedeniyle yeni bir yazı ekleyemedim bloga. Hem okuma keyfiniz hem de damak tadınızı düşünerek yeni ve lezzetli hikayelerle gelebilmem için kısa bir ara verip kendimi şarj etmem gerekti.
Bu sürede çalışmak dışında birşey yapmadın mı, yeni tarif, fotoğraf yok mu diyenler için de iyi haberlerim var: bu yoğunluğun içinde bir de yeme-içme dünyasının başkentine kısacık bir gezi yaptım, şu an okuyabildiğiniz Türkçe versiyonla ilgili çalışmaları hiç saymıyorum. Geziyle ilgili lezzetli detayları önümüzdeki günlerde yine burada bulacaksınız. Ama bundan önce size yakın zamanda yaşadığım mutlu bir tesadüften bahsedeyim.
İngilizce’de adı rhubarb diye geçen Türkiye’de ise pek fazla bilinmediği için tüketilmeyen ışkın meyvesini (aslında sebze ailesine ait olduğunu da söylüyor botanikçiler o yüzden meyve demek doğru mu emin değilim ama ben öyle kabul ediyorum) uzun zamandır çarşıda pazarda arar dururum. Az tatlı çokça ekşi olan bu meyvenin kendine has aromasını ilk kez tattığım anda çok sevmiştim ama bizde satılmadığı için üzülmüştüm de. Pazardaki satıcılar bile eşgalini verip, robot resmini gösterdiğim bu bitkiyi tanımayınca, uyumu tescilli çilek-ışkın çiftini kendi mutfağımda başgöz etme hayalim de suya düştü.
Haftalar geçti, ben de ışkını unuttum gitti derken geçtiğimiz günlerde ofisten çıkarken gözüm yolun karşısında anlamsız şekilde duran tezgaha takıldı ki İstanbul’da en yoğun yaya trafiğinin olduğu caddenin dibinde böyle bir şeyle çok sık karşılaşmazsınız. Tezgah ışkın olduğunu zannettiğim bitki kökleriyle doluydu ancak buna inanamadığım için hayal gördüğümü ya da adamın aşırı hormonlu kuşkonmazlar yetiştirip, sonrasında bunları tezgahına dizip gururla gezdirdiğini bile düşündüm bir an için. Yaklaşınca şaşkınlığım daha da arttı, gördüklerim gerçekten taze ışkın kökleriydi. Alelacele ışkınlarımı alıp çantama koyduğumda o günün en mutlu anını yaşadım diyebilirim. Satıcı, yıllardır görmediğim birini karşımda bulmuş kadar coşkulu olmama bir anlam veremedi tabii, hatta genelde doğuda bilinen bu bitkiyi tanımama da bir o kadar şaşırdı. Eskiden, ışkın yetişen yörelerde anneler huysuzlanan çocuklarını oyalamak için bu kökleri şekere batırıp ellerine tutuştururlarmış. Bol su içerdiği için de çok mantıklı ve faydalı geldi bana bu doğal emzik çözümü.
Işkın yaprakları zehirli olmasına rağmen kökü ilaç olarak kullanılan –özellikle de geleneksel Çin tedavi yöntemlerinde- bir bitki. Rengi yeşilden, pembe-kırmızıya doğru değişiyor ve genelde tadı daha çok ekşiye kaçtığı için de şekerle ya da kendisinden daha tatlı meyvelerle pişiriliyor. Işkın özellikle Amerika’da tart meyvesi olarak bilinir ve turtaların, crumbleların önemli malzemelerinden biridir. Eğer serada yetiştirilmediyse, doğal ortamında yazdan hemen önce, kısa bir süre boyunca görülürler. Bazı ülkelerde ışkın baharın müjdecisi olarak da kabul edilir. Kökler toplanır toplanmaz tüketilebilir ve tazeliği çıtır çıtır olmalarından anlaşılır.
Söylemeye gerek yok, ışkınları eve getirdikten sonra soluğu mutfakta aldım ve nicedir özlediğim çilek ve ışkınlı crumble’I yapmaya koyuldum (maalesef crumble’ın bir Türkçe karşılığı yok, “ufalama” desem yöresel bir yemek gibi anlaşılacak ama bizim yörelerle uzaktan yakından alakası yok, tipik bir Amerikan lezzeti bu). Kaderin birleştirdiği ışkın-çilek çiftini mutfağımda mutlu sona erdirdikten sonra fırından gelen kokular aklımızı başımızdan almaya yetti. Dahası bu bana hayatın her an her yerde yeni hoşluklar yapmaya hazır olduğunu hatırlattı tekrar. Bazen en beklemediğimiz şeyleri yanıbaşımızda bulabiliyoruz, tek yapmamız gereken gözümüzü, algımızı açık tutmak. Sanırım bu herşey için geçerli. Aradığınız her neyse karşı köşede sizi bekliyor belki de, yeter ki önünden öylece bakıp geçmeyin
Malzemeler ( 8 kişilik)
Üst hamuru için
- 100 g eritilmiş tereyağı
- 1 ¼ bardak* un
- 90 g esmer şeker
- 1 çay kaşığı* kabartma tozu
Dolgu için
- 4 bardak* çilek (sapları ayıklanmış ve dörde bölünmüş)
- 1 ½ bardak*ışkın (kabukları soyulmuş ve 2cm’lik parçalara kesilmiş)
- 60 g beyaz şeker
- 3 çorba kaşığı* mısır nişastası
- 1 limonun suyu
- 1/4 çay kaşığı* ince deniz tuzu
- 1/8 çay kaşığı* rendelenmiş muskat (isteğe bağlı)
*Bardak ölçüsü Amerikan “cup” ölçüsüdür. Yaklaşık 235 ml.’ye denk gelmektedir. Türk bardak ölçüsü ortalama 200 ml.’dir. Çorba kaşığı ve çay kaşığı ölçüleri de yine Amerikan ölçülerindeki “tablespoon” ve “teaspoon” karşılığıdır. Bu ölçüler için gerekli kapları mutfak malzemeleri satan yerlerden temin edebilirsiniz.
Yapılışı
1. | Fırın telini orta bölüme yerleştirip, fırınınızı 190C’ye ısıtın. |
2. | Eritilmiş tereyağı, un, kabartma tozu ve esmer şekeri bir spatula yardımıyla irili ufaklı kırıntılar elde edinceye kadar karıştırın. En az 15 dakika boyunca hamuru buzdolabında dinlendirin. |
3. | Dolgu için gerekli tüm malzemeyi 23cm’lik oval bir fırın kabında, tüm meyve parçaları karışıma iyice bulanacak şekilde karıştırın. |
4. | Buzdolabındaki hamuru çıkartıp açık alan bırakmayacak şekilde eşit olarak meyvelerin üzerine yayın. |
5. | Üstteki hamur hafif kahve-altın renge ulaşana ve alttaki meyvelerin suyu kıpkırmızı baloncuklar oluşturana kadar pişirin. Bu da yaklaşık 45 dakika alacaktır. |
6. | Yarım saat kadar tezgahın üzerinde soğumasını bekledikten sonra ılık olarak servis yapın. |
#1 by atı - June 9th, 2010 at 12:41
şu an istabulda uçkun nerede satılıyor varmı
#2 by Ozhan - June 9th, 2010 at 17:52
Ben Beyoğlu / Tepebaşı civarında bir seyyar satıcıda bulup aldım, ancak bir kaç gün önce Hürriyet’teki köşesinde Civan Er de tesadüfen ışkından bahsetmiş (http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=14944065&yazarid=339&tarih=2010-06-06) ve Fatih’teki kadınlar pazarında bulunabildiğinden bahsetmiş. Yalnız bu meyvenin mevsimi fazla uzun değil, beklediği zaman da çabuk acılaşıyor, o yüzden elinizi çabuk tutun derim.
#3 by atı - June 11th, 2010 at 11:24
ışkını bulursan haber verirmisin
#4 by Ozhan - June 16th, 2010 at 18:55
Işkını tekrar görürsem haber veririm elbette ama sanırım zamanı geçmek üzere.
#5 by Duygu - June 22nd, 2010 at 16:00
Özhancım ne iyi yaptın da bu nefis tarfileri Türkçe de yazmaya karar verdin ve bizi ışkınla tanıştırdın
Türk okurlarının kat kat artmasını diliyorum..
#6 by Ozhan - July 1st, 2010 at 09:05
Biraz zorlanmıyorum desem yalan olur iki ayrı yazı hazırlarken ama böyle güzel yorumlar gelince de iyi ki yapmışım diyorum
#7 by Ozhan - July 4th, 2010 at 23:12
Teşekkürler Duygu, ben de öyle umuyorum, her iki dilde de yazıp yayınlamak biraz uğraştırıyor ama daha fazla kişiye ulaşacak olmak da heyecan verici gerçekten.
#8 by Zeynep - July 29th, 2010 at 14:02
Özhan, sanırım ışkına karşı aynı hisleri besleyen bir tek ben yokmuşum. Hafifledim.
Çok merak ediyorum tadını, ekşi, mayhoş, tatlı diyorlar…bilemiyorum.
Işkın bulursam ben de üzerine atlayacağım. Diğer yandan aynı ölçüde his beslediğim bir diğer meyve de Likapa, bir ara ona da eğilip güzel bir kırmızı orman meyveleri reçeli yapsana. Ben sırf likapa reçeli yaptım, başarısız oldu, tadı olmayan bir reçel. Halbuki yurtdışında aldıklarımız ne kadar aromatiktir…
#9 by Ozhan - July 30th, 2010 at 17:13
Evet gerçekten de ilginç bir tadı var ışkının. Mevslimi geçti artık ama görürsem anında haberdar edeceğim. Likapa maalesef biraz zor bir meyve, muffin dışında birşeyin içinde belirgin şekilde tadını aldığım olmadı benim de, o nedenle reçelin biraz yavan olması normal geldi. Likapa olmasa da güzel bir vişne reçeli tarifi yolda
#10 by Ayşegül Arslan - March 23rd, 2011 at 19:54
Allah nasip ederse İngiliz Ravendi yani rhubarbın victoria cinsini yetiştirmek için kolları sıvadım. Ben Samsun’da yaşıyorum. Burada Belçikadan gelmiş bir gurbetçi ailenin bahçesinde gördüm ve bende tohumlarımı getirttim. Sera bölümü mezunuyum. Babam kolon kanseri. İngiliz bilim adamları rhubarbın yani ışgının kansere iyi geldiğini bulmuşlar. Babam ve birçok kanser hastasına inşaallah umut olur. Rhubarbla ilgili türkçe bilgi görünce heyecanlandım. Kusura bakmayın cümlelerim düşük olabilir. Çok teşekkürler.
#11 by Ozhan - April 24th, 2011 at 21:55
Merhaba Ayşegül, öncelikle babana acil şifalar dilerim ve umarım rhubarb senin de yazdığın gibi sağlığına kavuşmasına katkıda bulunur. Karadeniz’in nemli ikliminde pek çok şey rahatlıkla yetiştiği için rhubarb konusunda da başarılı olacağına inanıyorum. Aslında benim de daha sık kullanmak istediğim bir malzeme rhubarb fakat bir daha görür müyüm ondan bile şüpheliyim. Kendisiyle buluşmamız tamamen tesadüf eseri oldu geçen sefer. Mevsimi yaklaştı, belki yine bir sokak arasından çıkar bulur beni, kim bilir.
#12 by nzm52 - May 4th, 2011 at 22:54
TÜRKİYEDE YETİŞEN IÇKIN TÜRÜ İSTEMEDİĞİNİZ KADAR BULABİLİRİM SON 15 GÜN YANLIZ. nzmaltintas@msn.com MAİL ATINIZ.
#13 by cem - May 6th, 2011 at 16:23
ışkın mevsimi başladı 06.05.2011 ilk ışkını tattım,çok güzel ve suluydu.bir ERZİNCAN lı olarak ışkın yönünden şanslıyız bu aylarda adım başı ışkın satıcısına raslarsınız,ve her ERZİNCANlı istanbuldaki akrabalarına otobüslere vererek gönderirler.TÜRKİYE de çoğu insanın adını ilkkez duyduğu ve görmediği bir bitkidir,ayrıca insanların yaşadığı hiç bir yerde yetişmez,insanlara çok uzak yerlerde yetişirler.
#14 by esra - May 21st, 2011 at 13:51
ışıkını daha önce amerika’da rhubarb olarak tanımıştım. oralı tanıdıklar turta yapıyorlardı. az önce beşiktaş’taki bir seyyar satıcıda görünce heyecanlandım hemen iki demetini 5 liraya kaptım. satıcı elazığ’dan geldiğini söyledi. eve gelip ingilizce tarif ararken tesadüf sizin yazınız karşıma çıktı ve çok sevindim. ingilizce tarifteki ölçü ayarları ve olmayan malzemelerle uğraşmaktan kurtuldum. çok teşekkürler!
#15 by Ozhan - May 30th, 2011 at 23:46
Bilgilendirdiğiniz için çok teşekkürler. merak edenler ancak bir türlü bulamayanlar sizinle temasa geçeceklerdir muhakkak.
#16 by Ozhan - May 30th, 2011 at 23:55
Esra çok sevindim tarifin işine yaramasına, ben de geçen gün yine bir seyyar satıcının tezgahında gördüm ama bir yere yetişmem gerektiği için durup alamadım. Umarım, hatta eminim güzel bir sonuç alırsın. şimdiden afiyet olsun.
Cem, gerçekten de şanslısınız Erzincanlılar olarak. Saksıda falan olsa üşenmeden ben de yetiştireceğim ama ışkın biraz yabani bir bitki dediğin gibi. Belki de güzeli, böyle senede bir defa yiyip sonrasında tadını özlemektir.