En son yazıda size tatilde neler yaptığımı, nerelere gittiğimi anlatacağımı söylemiştim. İşte şimdi ilk kısmı geliyor. Böylece en başta Çikolata Canavarı adını verdiğim kekin hemen yanında neden Lady Gaga’nın arz-ı endam ettiğini de anlayacaksınız.
Bundan yaklaşık 3 ay önce, müzik otoritelerinin ve dergilerin anlata anlata bitiremediği “The Monster Ball” turnesine mucizevi bir şekilde iki bilet buldum. En başında amacım turnenin Paris ayağına yer bulmaktı ama Parisliler de Lady Gaga’yı çok sevmiş olacak ki aylar önceden orada vereceği her iki konser için de biletler tükenmişti. Roma’da da durum tamamen aynıydı ama bir kere karar vermiştim, yakın çevredeki tüm ülkelerde bilet durumunu kontrol etmeden pes etmeyecektim. Sonunda Antwerp’teki iki konserden birinde kalan son yerleri aldım ama yerler yan yana bile değil, hatta aynı sırada bile değil diyeyim de siz anlayın durumu.
Lady Gaga’nın İstanbul’daki bir üniversitenin bahar şenliğinde konser vereceğine dair çıkan, asparagas olduğu her halinden belli habere aldanmamıştık elbette. . O sahnenin stadyum dışında sığabileceği bir konser mekanımız yok maalesef İstanbul’da. İnip çıkan mekanizmalar, bin türlü oyuncaklı düzenek Kuruçeşme Arena’ya da konulamıyor. O yüzden hangi ünlü gelse, yıllardır izlediğimiz Boğaz’ı bize gösterip, “çok özel bir gece, burada olduğum için çok şanslı hissediyorum, şu manzaraya bakın” naraları atarak normalde diğer ülkelerde yaptığı şovun dörtte birini bile yapmadan, arada sadece ayakkabılarını değiştirerek huzurlarımızdan ayrılıyor.
Bunları yeterince tecrübe ettiğimiz için ağız tadıyla bir konser izlemek için Paris’e uçak biletlerimizi aldık, oradan da Antwerp’e geçmek için araba kiraladık, güzelim hızlı tren dururken. Neden? Sırf değişiklik olsun diye, G.’nin ısrarıyla, yolda istediğimiz yerde durur, yolculuğun keyfini çıkarırız diye (normalde iyi fikirleri olur aslında G.’nin ama işte, hepimizin basiretinin bağlandığı anlar oluyor demek ki). Yeri gelmişken söyleyeyim ki kayıtlara geçsin; siz, siz olun Paris’te araba kiralamaya kalkmayın, İstanbul’un trafiğini mumla ararsınız. Şehrin içinden en yakındaki otoyola iki saatte çıkamayınca insan tren denilen şeyin kutsal bir ulaşım aracı olduğunu daha iyi anlıyor. Buna rağmen trenin olduğu yerde neden arabayla gitmekte ısrar ettiğimizi anlamak zor tabii. Yaman çelişki.
Uzun ve bir o kadar da gergin bir yolculuktan sonra nihayet Antwerp’teyiz ama görünen o ki insanlar bu şehri çoktan terk etmiş. Sokaklarda, kafelerde, dükkanlarda tek tük insan görünce şüpheye düşüyorum, iki gece üst üste konser vermek için kimi bulacaklar bu ıssız şehirde diye. Sonradan, belki de akşam Lady Gaga’yla dans edecek enerjileri kalsın diye evde miskin miskin takılıyorlardır diyorum içimden inanmayarak da olsa.
Belçika şehirlerinin ortak özelliğini de keşfediyorum burada; bir gün içinde şehrin belli başlı yerlerini geziyor, yapılacakları yapıyor ve geri dönmek istiyorsunuz. Daha fazla kalsanız sıkıntıdan patlamanız çok olası çünkü. Garip bir ruh hali var yani bu memleketin. Yeme içme anlamında da Antwerp’te ülkenin geri kalanından farklı bir şey yok. Midye ve waffle diye özetlemek mümkün, çikolatayı söylemeye gerek bile yok. Aslında yazıda muhteşem bir midye tarifi verecektim ama ilkini yapıp fotoğrafını bile çekemeden afiyetle yediğimiz için, izi bile kalmadı geride. Yeniden test etmek için midye de bulamıyorum etrafta. Ama ilk fırsatta o tarif burada olacak, söz. Waffle derseniz de daha önce hem tarihçesini anlattığım hem de çıtır çıtır bir waffle tarifi verdiğim yazım var bu linkte ama İngilizce tarafta ve henüz Türkçeye çevrilmiş değil. Yine de bir göz atarsanız en azından tarifi anlamakta zorlanmazsınız eminim.
Şehir, yeme-içme ve eğlenceden çok tasarım ve moda anlamında size bir şeyler vadediyor. Aslında Antwerp bir çok yetenekli yerli tasarımcının, küçük butiğin, Dries Van Noten gibi buraların medarı iftiharı olmuş ünlü isimlerin buluştuğu bir moda başkenti daha çok. Bir de elmas borsasıyla ünlü, Mısır’daki halanızdan kalan elmaslarınız varsa ilginizi çekebilir belki.
Benim en çok sevdiğim yeri sorarsanız, hiç düşünmeden Dille&Kamille derim. Envai çeşit mutfak ekipmanı, çatal, kaşık ve tabağın yanı sıra ev ve bahçeniz için aksesuarlar, kendinizi daha iyi hissettirecek, evinizde geçirdiğiniz kaliteli zamana katkıda bulunacak bir sürü şey var bu dükkanda. Burası, içine girdikten sonra saatlerce çıkmadan herşeyi kurcalamak ve alıp evinize götürmek istediğiniz yerlerden kısacası.
Güneş batıp akşam olunca, biz de gezmeye son verip elimizdeki eşyaları otele bıraktık ve biletlerimizi cebe atıp Lady Gaga’yla olan randevumuz için yola koyulduk. Sizlerle de paylaşmak için güzel konser fotoğrafları çekme hayaliyle makinemi de yanıma almıştım ama heyhat! Girişteki güvenlik görevlileri fazla profesyonel buldukları gerekçesiyle fotoğraf makinemi alıkoydular, yani hiç fotoğraf yok o geceden. En azından Gaga’nın “yaşayan elbisesinin” kanatlarını açıp nasıl yukarı yükseldiğini size göstermeyi çok isterdim. Makinemi aldıkları yetmezmiş gibi zaten aynı sırada bile olmayan yerlerimiz olabilecek en kötü görüş açısına sahip kısımda çıktı. Biz de oturmaktan vazgeçip, konseri başka bir yerde ayakta izlemeye koyulduk. Tabii tüm gün gezmekten şişmiş ayaklarımıza 3 saat daha onların üzerinde duracağımızı anlatmak kolay olmadı.
Ama tüm zorluklara rağmen Lady Gaga’nın sahne şovu muhteşemdi. Şarkıcı olarak sunduğu üstün performansın yanı sıra, şarkılar arasındaki sahne geçişleri, koreografiler, kostümler ve şovun içindeki teatral detaylar gerçekten görülmeye değerdi. Çaldığı, buz içinde yarı donmuş görünümlü org gibi garip enstrümanları, alevler çıkan ve ayakkabısının topuğuyla çaldığı piyanosu, sahnede kah kanlar içinde kalması, kah Alejandro’nun kucağında aşk çeşmesinde yıkanması, canavara karşı tek başına mücadele etmesi derken orada bulunan binlerce kişiyi hayrete düşürdü Gaga. Görünen o ki müzik dünyası yeni devrimcisini çoktan buldu. Daha şimdiden Time dergisi kendisini yılın en etkili 100 ismi listesine koydu bile.
Lady Gaga’nın yakın zamanda yayınladığı “Monster” şarkısı ve turnesinden feyz alarak ben de bu keke Çikolata canavarı adını verdim zira içinde tam 250 gram bitter çikolata var! Bir Gaga elbisesi kadar olmasa da, dalga şekilli çikolata kaplaması ve içindeki ahududu-çikolata kremasıyla da biraz süslü bir kek bu. Yapar yapmaz arkadaşlarınızı çağırmayı ihmal etmeyin aksi halde ilk dilimden sonra bencil bir canavara dönüşüp tümünü kendinize saklayabilirsiniz. Benden söylemesi.
Telif hakkına ilişkin not: Hiçbir yazımda kendi çektiğim fotoğraflar dışında fotoğrafa yer vermediğimi biliyorsunuz ancak bu sefer makinem alıkonulduğu için tek bir kare Lady Gaga fotoğrafı çekemedim. O nedenle yazıda kullandığım Lady Gaga fotoğrafları sanatçının resmi web sitesinden alınmıştır.
Malzemeler ( 8-10 kişilik)
Kek için
- 6 yumurta
- 125 g un
- 175 g toz şeker
- 85 g erimiş tereyağı
- 1 çay kaşığı* vanilya özütü
- 50 g toz kakao (kaliteli bir kakao fark yaratır, bulabilirseniz Varlhona’yı tercih edin)
İç dolgusu için
- 450 g ahududu (yıkanmış, kurutulmuş)
- 120 ml krema
- 150 g kaliteli bitter çikolata (70% kakao içeren)
- 2 çorba kaşığı* Kirsch (kiraz likörü) (isteğe bağlı)
Üst kaplaması için
- 100 g kaliteli bitter çikolata (70% kakao içeren)
- 40 g tereyağı
* Çorba kaşığı ve çay kaşığı ölçüleri Amerikan ölçülerindeki “tablespoon” ve “teaspoon” karşılığıdır. Bu ölçüler için gerekli kapları mutfak malzemeleri satan yerlerden temin edebilirsiniz.
Yapılışı
1. | Fırınınızı 180C’ye ısıtın. |
2. | 23cm çapında kelepçeli kek kalıbının altına, pişirme kağıdını aynı ölçüde bir daire büyüklüğünde kesip yerleştirin ve kalıbın kenarlarını hafifçe sıvıyağ ile yağlayın. |
3. | Yumurtaları ve şekeri ısıya dayanıklı bir kaba koyun. Kabı içinde yavaş yavaş kaynayan su bulunan bir tenc erenin içine oturtun. Kabın tencerenin dibine veya kenarlarına değmemesi gerekiyor. (Bu amaçla küçük bir metal kurabiye kalıbını içinde kaynayan su olan tencerenin dibine atıp, diğer kabı da bunun üzerine oturttum, siz farklı alternatifler de bulabilirsiniz.) |
4. | Çırpma teli veya orta hızdaki mikserle karışım açık renkli ve koyu bir kıvama gelene kadar çırpın. Telin izi karışımın üzerinde hafifçe kalmaya başlayacak kadar koyulaştıysa kabı sudan çıkarın ancak ılıyana kadar karıştırmaya devam edin. |
5. | Un ve kakao’yu karıştırıp elekten geçirerek yumurta şeker karışımına ilave edin. Metal bir kaşık ya da spatula yardımıyla yedirin. |
6. | Vanilya özütü ve erimiş tereyağını da ekleyerek karıştırın. |
7. | Karışımı daha önceden hazırladığınız kelepçeli kalıba dökün, üzerini düzleyin. 40 dakika veya sapladığınız bir kürdan temiz çıkıncaya kadar pişirin. |
8. | Biraz soğuduktan sonra keki kalıptan çıkarın ve fırın teli üzerine ters çevirin. Altındaki pişirme kağıdını soyup alın. Tamamen soğuduktan sonra eşit kalınlıkta iki kata ayırmak için dikkatle kesin. |
9. | Soğutulmuş kremayı elektrikli mikser yardımıyla yüksek hızda iyice çırpın. (mikseri içiden çıkardığınız zaman, yukarı doğru uzayan krema öbeği şeklini korumalı, yayılmamalı) |
10. | 150 gram çikolatayı sıcak su içine daldırılmış bir kapta eritin ve çırpılmış kremaya yine mikser yardımıyla karıştırın. |
11. | Büyükçe bir servis tabağına kekin alta denk gelecek parçasını koyun ve (eğer kullanıyorsanız) bir çorba kaşığı Kirsch’i gezdirerek dökün. Hazırladığınız kremanın yarısını kekin üzerine dökün ve iyice yayın, üzerine ahududuları düzgün biçimde yerleştirin. Kalan kremayı da ahuduların üzerine eşit şekilde yayın. |
12. | İkinci kek parçasını da yerleştirin ve (eğer kullanıyorsanız) bir çorba kaşığı Kirsch’I kekin üzerine gezdirin. |
13. | Üst kaplaması için belirtilen çikolata ve tereyağını sıcak su içerisine oturtulmuş bir kapta eritin ve iyice karıştırın. |
14. | Kekin en üstüne dökerek spatula yardımıyla düzeltin. Daha hoş görünsün İsterseniz üzerine farklı şekiller yapabilirsiniz (kalın uçlu bir çatalla ya da pasta süslemeye yarayan şekilli spatulaları deneyebilirsiniz) |
15. | En az 6 saat buzdolabında beklettikten sonra servis yapın. |
#1 by özge - June 30th, 2010 at 02:00
harika…
sanat eseri gibi…
hatta şöyle söyleyeyim lady gaga nın fotografını sönük bırakıyor… (1. fotograf)
ellerinize sağlık.
#2 by Ozhan - July 1st, 2010 at 09:03
Çok teşekkürler Özge
Yaparken biraz uğraştırsa da bu kekin tadı en az görüntüsü kadar güzel oluyor. Gerçi kalori hesabına girersen fotoğrafa bakmamızı bile sağlıklı bulmayabilirsin ama arada böyle ödüller de vermek lazım kendimize.
#3 by zarpandit - July 5th, 2010 at 10:50
bu türkçe kısmına acayip sevindim harikasın!
ve tabi seside kendine getiriyor insanı..paragrafı i love gaga diyemi bitirsem ?
)
lady gaga’nın en belirgin özelliği farklılığı ve üretkenliği..hep aynı şeylerden sıkılmışız hatun cüretkarlığıyla ortaya atılınca gözlerimiz pörtledi
bu kekin en güzel tarafı frambuaz ve çikolata
bayılırım!
#4 by vicdan - July 5th, 2010 at 11:02
Sitenin Türkçesi bizim gibi yeterli İngilizcesi olmayanlar için çok iyi oldu.Emeğin için çok tşk ler…Antwerp resimleri çok güzeldi.çok beğendim.Benim de ilgimi o dükkan çekti tam benlik bir yer …Gelelim canavar kekine..Ellerine sağlık gene harikalar yaratmşsın.Üstünün dalgası çok güzel görünüyor.Benim merak ettiğim,bugüzel keki ikiniz tek başına mı yediniz ?
#5 by Ozhan - July 7th, 2010 at 09:30
Kesinlikle katılıyorum Zarpandit, farklı şeyler görmeye o kadar açız, benzer şeylerden o kadar sıkılmışız ki, Lady Gaga ilaç gibi geldi bünyemize
#6 by Ozhan - July 7th, 2010 at 09:38
Evet, bu gerçekten merak konusu oldu ama pastanın bütününü tek başımıza yemedik neyse ki. Davet ettiğimiz arkadaşlara da kocaman birer dilim ikram ederek canavarı alt ettik
#7 by Orkun - July 14th, 2010 at 19:12
Bi kere de bizi davet et be!
#8 by Ozhan - July 15th, 2010 at 23:13
Orkun, sen de haklısın, ne diyeyim
o da olacak bir gün.
#9 by Serap - July 17th, 2010 at 21:00
Galiba bu tarif tam benlik, en kısa zamanda deneyeceğim:)
#10 by Ozhan - July 18th, 2010 at 11:45
Serap, bu sıralar başka şeylere odaklanmak iyileşme dönemini daha kolay atlatmanı sağlayacak, o yüzden bu pasta sana ilaç gibi gelecek eminim. Unutmadan, yakında sana farklı bir sürprizim olacak ve eminim çok seveceksin!